İMANIN ŞARTLARI
İmanın altı şartı vardır. Bunlar; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Rasullerine, ahiret gününe, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna iman etmektir. Bu şartlar imanın temelleridir. Allah (c.c) Rasulleri ve kitapları, bu temelleri insanlara anlatmaları için göndermiştir. Kim bunlardan herhangi birini inkar ederse imandan çıkar ve kafirlerden olur.
Allah (c.c) şöyle buyuruyor:
"Rasul ve inananlar, ona Rabbinden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Rasullerine inandı. "Rasulleri arasında hiçbirini ayırt etmeyiz. İşittik, itaat ettik. Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş Sana' dır." dediler." (Bakara: 285)
"Ey inananlar! Allah'a, Rasulüne, Rasulüne indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin (inanmakta sebat gösterin.) Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, Rasullerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır." (Nisa: 136)
"Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir. Lakin iyi olan Allah'a, ahiret gününe, meleklerine, kitaba ve Rasullerine inanmaktır." (Bakara: 177)
Allah'ın Rasulü (s.a.v) de, meşhur Cibril (a.s) hadisinde imanın ne olduğu kendisine sorulduğu zaman şöyle demiştir: "İman; Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Rasullerine, ahiret gününe, kaderin, hayır ve şerrin Allah'tan olduğuna inanmaktır." (Buhari, Müslim)
Allah'a iman akide ile ilgili bütün meselelerin başında gelir. İmanın diğer şartlarına olan inancın sıhhati Allah'a olan imanın sıhhatine bağlıdır. Allah'a iman eden kişi, eğer inancında samimi ise O'nun meleklerine, kitaplarına, elçilerine, kıyamet gününde huzurunda hesap vereceğine, hayır ve şerrin O'nun takdiriyle meydana geldiğine inanacaktır. Çünkü Allah'a iman bunları zorunlu kılar. Kitabı gönderene inanmadan kitaba inanmak, zerre miktarı dahi olsa yaptığı iyilik ve kötülüğün karşılığını verecek olan zata inanmadan ahiret gününe inanmak mümkün değildir. Bir insanın müslüman sayılabilmesi için Allah'a şu şekilde inanması gerekir:
Allah vardır ve kemal sıfatlara sahiptir. O'nun varlığı ve sıfatları hiçbir mahlukunkine benzemez. O tektir. Fakat bu teklik sadece sayı yönüyle değil, eşi, ortağı, dengi ve benzeri olmaması yönüyle tekliktir. O'nun tekliği sıfatlarındaki, uluhiyyetindeki ve rububiyyetindeki tekliktir. Yani; tüm mahlukatın yegane yaratıcısı, sahibi, rızık vericisi, terbiye edicisi O olduğu gibi, yarattıkları üzerinde tasarruf hakkına sahip olan, onların yaşamlarını düzenleyici emir ve yasakları bildiren yegane teşri (kanun koyma) mercii, göklerde ve yerde kanunlarına tabi olunup, hükmüne teslimiyet gösterilmeye layık yegane varlık yine O'dur. İbadet ve itaat yalnız O'nun hakkıdır. Bunun aksi bir hal yani, Rabbi Zü'l Celal'in uluhiyyeti ve rububiyyeti ile ilgili herhangi bir sıfatın herhangi bir mahluka verilmesi, yalnız O'nun hakkı olan ibadet ve itaatin yaratılmışlardan birisine, aynen Allah'a yapıldığı gibi yapılması Allah'a imanı geçersiz kılan ve sahibine müşrik sıfatını kazandıran amellerdir. Yegane rızık verici Allah olmasına rağmen, bir yaratılmıştan rızık beklemek, her şeyi hakkıyla bilen ve gören "O" olmasına rağmen, bu sıfatları bir yaratığa vermek, yegane kanun koyma hakkı O'na ait olmasına rağmen kişi ya da kişilerce vazedilmiş beşeri kanunları kabul etmek; adaleti sadece Allah'tan beklemenin gerek--liliğine rağmen, özü zulme ve beşeri ihtiraslara dayalı sistemlere muhakeme olmak ya da bunu istemek ve böylelikle Allah'ın reddettiği zalimlerden adalet beklemek Allah'a imanı bozcu amellere bazı örneklerdir. Allah'a iman ancak bu tür şirklerden uzak olarak yerine getirilen imandır. Yoksa, Allah’ın varlığına inanıldığı halde yalnız O'nun hakkı olan ibadet, itaat ve teşri (kanun koyma)nın şu veya bu şekilde, şu veya bu yaratığa verilmesine, uluhiyyetinde ve rububiyyetinde Allah'a şu veya bu şekilde ortak koşulmasına elbette "Allah'a iman" denemez.